ARA

5 Haziran 2015 Cuma

Fenerbahçe'nin Gündemindeki Teknik Direktör Adaylarına Bir Bakış

Fenerbahçe'nin Mevcut Teknik Direktör Adaylarının Bir İncelemesi – Kim Olmalı?

Yıldız savaşını ezeli rakibine kaybeden Fenerbahçe, İsmail Kartal’ın başarısız deneyiminin ardından yeni bir teknik direktör arayışının içine girdi. Sezon başında bir önceki sezonda takımı şampiyon yapan Ersun Yanal’ı göndermesiyle eleştiri oklarının hedefi haline gelen Aziz Yıldırım, sezon içerisinde de mevcut teknik direktör İsmail Kartal’ın işine karışmasıyla iyice eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Bir de üzerine hem lig hem kupa Galatasaray’a gidince, Aziz Yıldırım’ın koltuğu da bu eleştirilerden nasibini aldı. Ama başkan, önce sportif direktörlüğe İtalyan Giuliano Terraneo’yu getirdi. Sonra da seçimde Hulusi Belgü’ye karşı üstünlük sağlayarak koltuğunu korudu. Şimdi ise yaşlanan kadroyu revize edecek, takımı kısa sürede başarıya taşıyacak bir teknik direktör arayışının içinde.

Sportif Direktör koltuğunun Terraneo’ya gitmesi ve Fenerbahçe’nin bu göreve bir isim bulmasının sebeplerine yönelmek gerekir. Aziz Yıldırım belki de artık futbol takımının işine karışmayacağını göstermek istemiş olabilir. En azından teorik olarak. Terraneo, uzun zamandır bir kulüpte çalışır gözükmüyor. Ama yine de tecrübeli bir isim. Gelecek teknik direktör de mutlaka onun bilgisi dahilinde olacaktır.Herhalde onunla uyum sağlayamayan bir isimle anlaşılmayacaktır.

Şimdi mevcut adayları tek tek değerlendirmek istiyorum. Kim olmaz, neden olmaz, kim olur, neden olur gibi soruları mantık çerçevesinde cevaplayarak tabi ki…


Patrick Vieira



Kendisiyle ilgili detaylı bir yazıyı şurada yazmıştım: 

Ama genel olarak özetlemek gerekirse, çok genç bir isim; henüz 38 yaşında. Belki futbolcu olarak gelse, taraftarı tatmin ederdi ama teknik direktör olarak tecrübesinin neredeyse hiç olmaması büyük bir risk olacağından tercih edilmeyeceğini düşünüyorum.

Fabio Capello



İsim olarak gerçekten çok büyük bir isim Capello. Kazandığı başarılar ve çalıştırdığı takımlar ortada. Artık 68 yaşında ve Rusya Milli Takımı’nda gerçekten çok iyi para kazanıyor ve sözleşmesi de devam ediyor. Gelme ihtimali çok çok düşük gibi.


Roberto Di Matteo



2011-2012 sezonunda Andres Villas Boas’ın kovulmasıyla Chelsea’de ‘caretaker’ olma pozisyonundan Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna uzanan Matteo, geçtiğimiz günlerde Schalke’den ayrıldı. 44 yaşındaki teknik adam, biten sezonda Schalke’de, özellikle Real Madrid ile oynanan Şampiyonlar Ligi 2.tur maçında önemli bir iz bıraktı. İspanya’da güçlü rakibine, takımı 4 gol atmayı başarsa da çeyrek final biletini bulamadılar. Yine de mücadeleleri önemli bir alkış almıştı.

Ligi ise Schalke 6.sırada bitirdi. 40 gol yiyen takımı, ligin ilk iki sırasında bulunan Bayern ve Wolfsburg’dan sonra en az gol yiyen 3.takım oldu. Ama madalyonun diğer tarafını çevirirsek, atılan 42 golün, küme düşen Freiburg’un 36 gol attığını da düşünürsek oldukça az olduğunu söylememiz gerekir. Schalke bu sezon az gol atan ve az gol yiyen bir takım görüntüsü verdi. Bunun altında da İtalyan hocanın imzası vardı. Yeri geldiğinde bazı maçlara 4 merkezi orta saha oyuncusuyla çıkardı takımını.

Sonuç olarak hem İtalyan olması hem de boşta olması nedeniyle, mevcut adaylar arasında bir adım önde olan bir isim.


Unai Emery



Son iki sezonun Avrupa Ligi şampiyonu olan Sevilla’nın teknik direktörü Emery’nin, mantıken düşünürsek gelmesi çok zor gibi. Çünkü kendini artık iyice kanıtlamış durumda ve bundan sonra kariyerinde bir geri adım atacağını düşünmüyorum. Zaten bugün resmen 2017 yılına kadar takımıyla sözleşme uzatmış durumda.

Aslında tam Fenerbahçe’nin ihtiyacı olan bir teknik adamdı 43 yaşındaki İspanyol Emery. Genç ve hırslı olması, Sevilla ve Valencia’da zor şartlar altında iyi işler başarması, kendi yıldızlarını yaratması bakımından Fenerbahçe’yi ileri taşıyabilecek bir isim olabilirdi. Ama şimdi gelmesi çok ama çok zor.

Jorge Jesus



Benfica’da efsane haline gelen 60 yaşındaki karizmatik teknik adam, dün şok bir kararla Sporting Lizbon ile sözleşme imzaladı. 2013 Avrupa Ligi yarı finalinden bu yana sürekli Fenerbahçe ile ismi geçiyordu. Gelseydi, gerçekten fark yaratabilecek bir isim olabilirdi.

Mircea Lucescu



Adeta bir Shakhtar Donetsk efsanesi yaratan Lucescu, Türkiye’den ayrıldığından bu yana 10 senedir üç büyük takımımız için ismi geçiyor. Ama o 10 senedir Ukrayna’da, taktiksel ve yönetimsel başarısıyla, çok önemli şeylere imza atmış durumda.

Fenerbahçe için gene çok uygun bir isim tabi ki. Luce 70 yaşında da olsa kimse ona hayır demez. Ama Donetsk’in inatçı başkanı onu bırakmamakta kararlı. Ben yine de onun gelmesini zor görüyorum. Olur da gelirse, Fenerbahçe önemli bir iş başarmış olur.

Sinisa Mihajlovic



Futbolculuk yıllarında frikik ustası olmasıyla hatırladığımız Sinisa şu anda boşta bir isim. Sezon sonunda Sampdoria’daki görevinden ayrılan Mihajlovic’in ismi Milan için de geçiyor.

Hem futbolculuk yıllarında hem de teknik direktörlük yıllarında senelerce İtalya’da çalışmış bir isim. Ama teknik direktörlük olarak tam anlamıyla kendini ispatlayamadı. 46 yaşındaki isim mevcut koşullar altında düşünülebilecek biri.

Luciano Spalletti



En son Zenit’te görev yapan İtalyan teknik adam 56 yaşında. 2005-2009 yılları arasında Roma’da çalıştı, oynattığı futbol ve sistemle adını duyurdu. 2006 yılında Seria A’da yılın teknik direktörü seçildi ve takımını Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finalde oynattı. Bir de üzerine 06/07 ve 07/08 sezonları olmak üzere iki kez İtalya Kupası’nı ekledi.



Takımına başarıyla uygulattığı 4-6-0 sistemine biraz bakmak gerekli.  Sistem, orta sahayı ve savunmayı sağlama almak amacıyla ve rakip takımı gafil avlama düşüncesiyle santrafordan vazgeçen bir sistem. Zira top rakibe geçtiği anda karşısında bir anda rakip önce 6 daha sonra da 4 tane oyuncu görmekte. Santrafor yerine rakip takımın defans çizgisi ve orta sahası arasına bir ‘false 9’ yani sahte forvet oyuncusu konur. Yani bir nevi orta saha özellikleri olan bir forvet oyuncusundan yararlanılır. 

Efektif kullanıldığında ise saha içerisinde 4-3-3’e ve 4-2-3-1’e eğrilebilen bir sistemdir.
Spalletti bu sahte forvet işini Totti ile yapardı. Totti, bir orta saha oyuncusunun sahip olması gereken bazı özelliklere sahip bir isim. Takımına iyi servisler yapabilen, gerektiğinde agresifleşen, güçlü vücudu ile rakibi bozan bir isim. Bunun yanına bitiriciliği de ekleyince tam 4-6-0’lık bir isim olarak karşımıza çıktı.

**

2009’da Roma’dan ayrıldıktan sonra Rus ekibi Zenit ile anlaşan Spaletti, 2010 ve 2012 yıllarında Rus Premier Ligi’ni kazanmayı başarmıştır. 2014’te takımdan ayrıldı ve şuan boşta. Her ne kadar ülkesine dönmeyi düşlese de çalıştırdığı takımlarla kendini kanıtlayan bir isim olan Spalletti, dinlenmiş olması nedeniyle ve bir İtalyan olması nedenliyle Fenerbahçe için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorum. Yukarıda bahsettiğim 4-6-0 sizi korkutmasın. Zira her takımda böyle oynatmaz, o an sadece ihtiyaç için oynatmıştır. Amacım ne kadar iyi bir taktisyen olduğunu göstermekti, hepsi bu J.


Arthur Zico



İsmi duyulunca her Fenerbahçeli’nin içinin cız ettiği bir isim Zico. Takım tarihinin Avrupa’da en başarılı zamanlarını yaşatmış bir teknik adam. Ayrıca 100.yıl şampiyonluğunun mimarlarından. Ama 2007-2008 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynatmasına rağmen, ligi Galatasaray’a kaptırınca sözleşme uzatılmak için çok uğraşılmamış bir isimdi.

Aziz Yıldırım ile arasının bozuk olduğu haberleri çıkıyor. Hatta o da geçenlerde işine karışıldığını söylemişti. 62 yaşındaki teknik adamın zaten bu sıralar ismi FIFA başkanlığı gibi apayrı bir konumda geçiyor. Gelmesi zor gibi.


Julen Lopetegui



İsmini bu sezon duymaya başladığımız Lopetegui, İspanya’da geleceğin önemli teknik adamlarından biri olarak görülüyor. 48 yaşındaki teknik adam İspanya’nın çeşitli yaş kategorilerinde önemli başarılara imza atmış bir isim. Bu sezon Porto’da takımını şampiyon yapamasa da Şampiyonlar 
Ligi’nde çeyrek final yapma başarısı gösterdi.

Adı geçtiğimiz aylarda Real Madrid için geçiyordu. Ülkemizde eğer sabır gösterilirse başarılı olacağını düşündüğüm isimlerden. Ama Porto’nun onu kolay bırakacağını zannetmiyorum.


Carlo Ancelotti



Perez’in kovduğu teknik adamlar listesine geçtiğimiz günlerde eklenen Carlo, isim olarak çok büyük bir isim. Milan’da, PSG’de, Chelsea’de, Real Madrid’de çalıştı. Adı hep büyük takımlar ile anıldı. Yine büyük bir takımın başına geçmek için bir süre dinleneceğini düşünüyorum. Gelmesi her açıdan çok zor.


Jurgen Klopp



Dortmound’u küllerinden yaratan teknik adam olan Klopp sezon sonunda takımından ayrıldı. Artık isim olarak büyük takımlar pozisyonuna gelmiş bir isim. Böyle bir hocanın ülkemizde çalışmasını herkes ister ama gerçekçi düşünmenin de zor olmayacağını düşünüyorum.

Cesare Prandelli



İsmi bu sene değil de geçtiğimiz sezonun başında geçse, sanırım herkesi heyecanlandırabilirdi. Bu listeye kendisini almayacaktım ama gazetelerde görünce dayanamadım :D.

Ülkede yarattığı imaj ve taraftarın tepkisi de düşünülünce, Aziz Yıldırım’ın ona teklif bile yapmayacağı açık.

Aykut Kocaman



Taraflı ya da tarafsız herkesin saygısını kazanan bir isim Aykut Kocaman. Fenerbahçe’de yaşadığı süreç içerisinde gösterdiği liderlik örneği ile takdir kazansa da oynattığı futbol her zaman soru işaretleriyle dolu oldu. Onun döneminde Galatasaray’a kaybedilen kupalar da cabasıydı. Ama yine de her şeye rağmen 2012/2013 sezonunda takımına bir Avrupa Kupası kazandırmaya çok yaklaşmıştı.

Zor zamanlarda sahneye çıkabilecek, kendi kurduğu kadroda yaşanılan özgüven eksikliğini giderebilecek bir isim. Ama Konyaspor'un onu bırakmaya niyeti yok. Önümüzdeki günlerde bu konuda daha çok haberin çıkacağını düşünüyorum.

**

Yazının başında dediğim gibi Fenerbahçe’de kadroyu revize edebilecek bir proje hocası gerekli. Taraftar da doğal olarak bu sezondan sonra iyice başarı bekler hale geldi. Yukarıdaki değerlendirmemin sonucu olarak en mantıklı adayın yabancı olarak Spalletti, Türk olarak da ismi tek geçen aday olan Aykut Kocaman olduğunu düşünüyorum.


Liste çok uzun farkındayım ama bu isimlerin hepsi basında geçti. Daha da geçenler var. Hatta olacaktır da. Bakarsınız bu isimlerin dışında birisi olur. Çünkü şuan için en azından belli bir adaya yönelme söz konusu değil gibi gözüküyor.


BİR GÜN SONRA GELEN DÜZENLEME:

Andre Villas Boas


Hemen bir gün sonra yeni adaylar çıkmaya başladı... Boas'da bunlardan biri :D

Porto'da henüz 34 yaşındayken Avrupa Ligi'ni kazanmasıyla ve ligi nağmağlup almasıyla ünlenen, yeni Mourinho denilen Boas, başarısız İngiltere kariyerinin ardından Zenit'te adını tekrardan duyurdu. Takımını şampiyon yapan Boas, taktiksel anlamda gerçekten çok önemli bir adam. Rakibin taç atışlarını dahi analiz eden bir manyak adeta. Ama işin, motivatörlük kısmında en azından İngiltere'de sınıfta kaldı.

Fenerbahçe'ye gelirse burada da aynı sıkıntıyı yaşayacağı açık. Ülkemizde gaz diye tabir edilen bu olgu aslında çok önemli. Ama isim olarak önemli bir isim. Sabır gösterilirse önemli işlere imza atabilir.


3 Haziran 2015 Çarşamba

Bir Afrika Futbolu Uzmanı - Claude Le Roy




Claude Le Roy



“Nereye giderseniz gidin aynı teknik adam olabilirsiniz. Sadece farklı yerlerde ve farklı bakışlar altında çalışmayı öğrenmelisiniz” – Claude Le Roy

Geçen yazdığım Herve Renard yazısından sonra sanırım biraz da Calude Le Roy’dan bahsetmemek olmazdı.  Renard’ın yakın dostu ve Afrika Futbolu’nun bir diğer efsane ismi olan 67 yaşındaki Le Roy’u şimdi yakından tanıyalım.

Futbolculuk Yılları



6 Şubat 1948 Fransa doğumlu olan Le Roy, sadece Afrika futbolu için değil Avrupa futbolu içinde de önemli görevlerde yer almış son derece tecrübeli bir isimdir. 1968’de başlayan futbolculuk kariyerinde hep Fransız takımlarında forma giymiştir. Sırasıyla; Fc Rouen, Ajaccio, Avignon, Stade Lavallois ve Amiens takımlarında oynamıştır. Bir orta saha oyuncusu olan Le Roy, Çıktığı 315 maçta 33 gol atmıştır. Yine de görüldüğü gibi pek de popüler olmayan bir futbolculuk kariyerine 
sahiptir.

Teknik Direktörlüğe İlk Adımları



1980 yılında, teknik direktörlüğe ilk adımını 32 yaşında futbolcu-menejer olarak küçük bir Fransız takımı olan Amiens’de atmıştır. Bir yıl sonra da futbolu bırakan Le Roy 1983’e kadar Amiens’de görev yapmıştır. Görev yaptığı sürede takımını Lig 2’ye çıkaramamıştır. Daha sonra ise oradan ayrılıp Grenoble ile anlaşmış ve ilk sezonunda Lig 1’de 7.sırada tamamlamıştır.

I.Afrika Dönemi ve Gelen Şampiyonluk (1985 - 1992)



1985 yılında çok kısa bir süre Birleşik Arap Emirlikleri takımı olan Al-Shabab’da çalışan Le Roy aynı yıl 1984 Afrika Uluslar Kupası şampiyonu olan Kamerun Milli Takımı ile anlaşmıştır.

Roger Milla’lı, Emmanuel Kunde’li, François Omam-Biyik’lı,Andre Kana Biyik’lı çok güçlü bir Kamerun kadrosunu elinde bulunduran Le Roy’un ilk Afrika Uluslar Kupası macerası çok şanssız geçmiştir. Gruplarda bir hayli zorlanan Kamerun, son maçında Cezayir’i 3-2 yenerek adını yarı finale yazdırmıştır. Yarı finalde de Fildişi Sahilleri’ni Milla’nın attığı golle geçen Kamerun, finali ise Mısır’a karşı normal süresi 0-0 biten maçta penaltılar sonucu 6-5 kaybetmiştir.

Umudunu kaybetmeyen Le Roy ve öğrencileri 1988’de ise bu sefer bu kupayı kazanma başarısı göstermişlerdir. Le Roy bu başarıya henüz 40 yaşındayken elde etmiştir. Her ne kadar gruplar yine onlar için sönük geçse de yarı finalde Fas’ı 1-0’la geçerek finale yükselmişlerdir. Finalde de ise Nijerya’yı 1-0’ mağlup ederek şampiyon olmuşlardır.

1985 – 1988 yılları arası geçen Kamerun macerasında 15 galibiyet, 6 beraberlik, 6 mağlubiyet bulunduran Le Roy, 1 tane Afrika Kupası ikinciliği ve 1 tane de Afrika Kupası sığdırmıştır. Ama buna rağmen görevinden ayrılmış ve 1989 yılında Senegal Milli Takımı ile anlaşmıştır.

1990 Afrika Uluslar Kupası’na bu sefer Senegal ile giden Le Roy’un karşısına gruplarda, geçen turnuva da şampiyon yaptığı Kamerun çıkmıştır. Eski takımını 2-0’la geçen ve onları turnuvanın dışına iten Le Roy, Senegal ile grup aşamasında Kenya ve Zambiya’dan da beraberlik kopararak adını yarı finale yazdırmıştır. Ama yarı finalde Cezayir’e 2-1 kaybetmiş ve de 3.lük maçında da Zambiya’ya yenilerek turnuvayı 4. olarak kapatmıştır. 1988 şampiyonasında yer alamayan Senegal için şüphesiz dördüncülük önemli bir başarıydı.

1991 yılında, Batı Afrika ülkeleri arasında düzenlenen Amilcar Cabral Kupası’nı gol yemeden kazanmayı başardılar.

2 yıl sonra ise bu sefer Senegal Afrika Uluslar Kupası’na ev sahipliği yaptı. Bunun yanında bir de turnuvanın değişen formatından bahsetmek gerek. Daha önce 2 gruptan oluşan 4’er ülkeli, toplam 8 ülkeyi barındıran turnuva 1992 ile beraber değişmiş, artık 4 gruplu 3’er ülkeden oluşmaya başlamıştır. Yani turnuvaya artık 8 değil 12 ülke katılmaktadır. Ama puan sistemi hala eskisi gibi aynı kalmış, yani galibiyetin 2 puan olduğu sistem devam etmiştir.

A grubunda yer alan Senegal ilk maçını Nijerya’ya 2-1 kaybetse de ikinci maçında Kenya’yı 3-0’la geçerek adını çeyrek finale yazdırmıştır. Çeyrek finalde ise rakip adeta kaderin bir cilvesi olarak yine Kamerun’dur. Geçtiğimiz turnuvada eski takımını saf dışı bırakan Le Roy, bu sefer Kamerun’a son dakika golüyle elenmiş ve takımının ev sahipliği yaptığı turnuvaya erkenden veda etmiştir. Her şeye rağmen Le Roy’lu Senegal son iki turnuvada önemli işler başarmıştır.

1992 yılında kontratının bitimiyle Senegal’deki görevinden ayrıldı. 

Senegal’den ayrıldıktan sonra 2 yıl dinlenen Le Roy, bu sefer yepyeni bir macera için kıta değiştirdi ve kendini Malezya Milli Takımı’nda buldu. Malezya’nın başında sadece 11 maça çıktı ve 2 galibiyet alabildi. 1996’nın Şubat’ında ayrıldıktan sonra bir süre Canal +’da yorumculuk yapmaya başladı.

Kulüp Kariyerine Dönüş

90’lı yılların ikinci yarısına geldiğimizde bu sefer kendisini farklı rollerde ama önemli kulüplerde görüyoruz.  İlk önce 1996’da Milan’da futbol danışmanlığı görevini üstlendi. Oradan ayrıldıktan sonra 1997-1998 sezonunda Fransa’ya geçerek PSG’nin futbol direktörü oldu. 97 yazı baya hareketli geçen Paris’e Marco Simone, Christope Revault, Franck Gava, Florian Maurice gibi isimleri takıma aldırdı. Takımın genç hocası Brezilya’lı Ricardo Gomes ile beraber iyi bir ikili oluşturdular. Bu sağlam ilişki ve temeli atılan kadro 1998 yılında Fransa’nın iki önemli kupası olan Fransa Lig Kupası’nı ve Fransa Kupası’nı getirmiştir. Her ne kadar bu iki kupada başarılı olsalar da geçtiğimiz sezonu 2.bitiren takım sezonu bu kez 8.olarak bitirmiştir.

1998 Dünya Kupası ve 2.Kez Kamerun



PSG’deki görevinden ayrıldıktan sonra Le Roy yeniden teknik adamlığa ve Afrika futboluna geri dönmüştür. Bu sefer dönüşü kendi ülkesinde yapılacak olan Dünya Kupası ile olmuştur. 1988’de ayrıldıktan 10 yıl sonra Kamerun’un başına geçen Le Roy’un gene elinde iş yapabilecek genç isimler bulunuyordu. Salomon Olembe, Pierre Wome, Lauren, Joseph – Desire Job, Rigobert Song ve Samuel Eto’o bunlardan bazılarıydı.

B grubunda yer alan Kamerun’un, rakipleri Avusturya,Şili ve İtalya’ydı. Gruptaki ilk maçlarını Avusturya’ya karşı oynayan Kamerun galibiyeti son dakikada yedikleri golle kaçırmışlardı. Daha sonra İtalya’dan 3 yiyen Kamerun, grubun son maçında Şili ile 1-1 berabere kalarak grubu 2 puanla sonuncu sırada bitirdi.

Yeni Deneyimler ve II.Afrika Dönemi



1998 Dünya Kupası’nın bitimiyle Kamerun’dan ayrılan Le Roy bir sene sonra yeniden kulüp kariyerine döndü ve Kasım 1999’da ülkesinin takımlarından RC Strasbourg’un başına geçti. Strasbourg bir önceki sezon Pascal Nouma, Oliver Dacourt gibi isimleri göndermişti. Sezonu orada tamamladı ve 17.sırada aldığı takımı Lig 1’i 9.sırada bitirdi. 

2002-2003 sezonunda ise direksiyonu bu sefer Çin’e kıran Le Roy, yanına Herve Renard’ı da alarak Shangai Cosco takımının başına geçti. Buradaki yıllarıyla ilgili olarak şu sözleri söylemiştir:
“Şangay, çok harika ve etkileyici bir şehir. Ayrıca Çin futbol için kaynaklarla dolu bir ülke. Ama orada birkaç kötü şeyle karşılaştım. Futbolculara hile yapmayı öğretmek için ortak kamplar bulunuyordu. 28-29 yaşındaki adamlar çocukları ve karılarının önünde bu işi öğreniyorlardı. Futbolcular disiplinli olmalı evet kazanmak da önemli ama bu işten zevk almalısınız. ”

2003 yılında Çin’den ayrıldıktan sonra 2004 yılında Avrupa’ya dönmüş, İngiltere’de 4.lig takımı Cambridge United takımının başına geçmiştir. Yanında gene Renard vardır. Kısa bir süre sonra oradan ayrılmış ve görevini yardımcısı Renard’a bırakmıştır. Oradaki yıllarıyla ilgili olarak: “Benim tek işim aslında bir arkadaş Renard’a yardımcı olmaktı. İşin doğrusu o kulübü biz kurtarmıştık. Sadece 8 maçta 23.sıradan alıp 13.sıraya getirmiştik.” demiştir.

2004 yılı devam ettiği sürede Le Roy bir kez daha kara kıtaya dönmeye karar verdi. Bu sefer ise farklı bir ülkeye; Demokratik Kongo’nun başına geçti. Ülkemizde de yakından tanınan Lomana LuaLua ve Shabani Nonda gibi isimlerle beraber 2006 Afrika Uluslar Şampiyonası’nda boy göstermişlerdir. Grup aşamasında son maçta farklı aralıklarla iki kere çalıştırdığı Kamerun’a yenilseler de grubu 4 puanla averajla 2.sırada bitirmeyi başarmışlardı. Ama çeyrek finalde şampiyon olacak olan Mısır’a 4-1 yenilerek turnuvaya veda etmişlerdi.

Eylül 2006’da bu sefer Le Roy, bir başka Afrika ülkesi olan Gana Milli Takımı’nın başına geçmiştir. 2006 Dünya Kupası’nda son derece başarılı bir performans göstererek gruptan çıkan Muntari’li, Essien’li, Gyan’lı Gana’nın bu başarısından sonra görevi üstlenmek başarı beklentisini de beraberinde getiriyordu. Şubat 2008’de FIFA sıralamasında takımı 14.sıradaydı ve bu da Gana’nın tarihindeki en üst sıra anlamına geliyordu. 2008 Afrika Uluslar Şampiyonası’na geldiğimizde yanına yine yardımcısı olarak Renard’ı aldı ve onunla beraber takımı; Gine, Fas ve Namibya’nın olduğu gruptan zorlanmadan 9 puanla 1.sırada çıkma başarısı gösterdi. Çeyrek finalde de Njerya’yı 2-1’le geçtikten sonra, yarı finalde ‘yine’ Kamerun’a elenmekten kurtulamamıştı Le Roy. 3.lük madalyasını da Mısır’a kaptırdıktan sonra mayıs ayında sözleşmesinin sona ermesiyle beraber ülkeden ayrılmıştır.

Bir Kez Daha Asya



Temmuz 2008’e geldiğimizde Le Roy, Afrika-Asya arasındaki medcezirde bu sefer kendini Asya kıtasında, Umman Milli Takımı’nın başında buluyordu. Geçtiğimiz Asya Kupası ve Körfez Ulusları Kupası’nda başarısızlığa uğrayan Umman için, Le Roy yeniden yükselmenin bir umudu oluyordu. O da bu umutları yeşertecek bir şekilde, takımının 2009’da Körfez Ulusları Kupası’nı kazanmasında öncülük etmişti.

Daha sonra 2011 yılının martında Suriye Milli Takımı ile anlaştı ama aynı yılın mayıs ayında istifa etti.

 III.Afrika Dönemi





Suriye’den ayrıldıktan sonra Le Roy, aynı yıl yine Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile anlaştı. 2012 Afrika Uluslar Kupası’na katılamadılar ama hemen bir yıl sonra Le Roy kendini yine Afrika Uluslar Kupası’nda gösterme şansı buldu. Gana, Mali ve Nijer’in olduğu grupta 3 maçta 3 beraberlik alan Demokratik Kongo 3 puanla 3.sırada yer alarak turnuvaya erken veda etti.

2013 yılının sonlarına geldiğimizde bu sefer Kongo Milli Takımı ile anlaştı. Böylece bu, kariyerinde çalıştırdığı 5. Afrika takımı oldu. 2015 Afrika Uluslar Kupası’na Kongo ile, kişisel olarak 8.kez giden Le Roy, ev sahibi Ekvator Ginesi, Gabon ve Burkina Faso’nun olduğu gruptan 7 puanla 1.sırada çıkma başarısı gösterdi. Ama çeyrek finalde, Kongo derbisinde, takımı maçı uzun bir süre 2-0 önde götürmesine rağmen maçın sonlarında konsantrasyon problemi yaşadı ve 4-2 kaybetti. Ama yinede Kongo için çeyrek final ve gösterilen mücadele azımsanmayacak düzeydeydi.



**

Dünya üzerindeki coğrafyaların çoğunda çalışan bir isim olan Le Roy, birçok farklı ülkeyi,yaşamı ve dinamiği tatmış durumda. Kariyerinde birçok defa Afrika Uluslar deneyimi görmüş tam bir Afrika futbolu uzmanı. Ayrıca birçok ünlü futbolcuyla çalışma şansı bulmuş, geleceğin önemli teknik direktörleri arasında gösterilen Renard ile birçok defa çalışmış durumda. Bütün bunların yanında İngiltere'de, İtalya'da ve Fransa'da çalışmış bir isim. Bu macera dolu kariyerine şuanda Kongo’da devam etse de geleceğin ne göstereceği tabi ki de bilinmez…


KAZANDIĞI KUPALAR
1988 Afrika Uluslar Kupası – Kamerun
1991 Amilcar Cabral Kupası – Senegal
2009 Körfez Ulusları Kupası - Umman



2 Haziran 2015 Salı

Teknik Direktör Olarak Patrick Vieira




Teknik Direktör Olarak Patrick Vieira

Kariyeri çok sansasyoneldi. O bizim için ender bulunan bir oyuncuydu – Arsene Wenger

Her zaman söylenen klişe bir laf vardır ya… “Çok iyi futbolculardan çok iyi teknik direktör olmaz.” Bunun devamında da mutlaka ve mutlaka şu örnek verilir: “Bakın mesela Maradona veya Hagi iyi bir teknik direktör olabildiler mi?”

1976 doğumlu olan Patrick Vieira’nın futbolculuk özellikler gerçekten muazzamdı. 1.93’lük boyu, çok güçlü ve çevik olan vücudu, çok da yavaş olmayan hızıyla çok komple bir orta saha oyuncusuydu. Ayrıca teknik özellikleri de gayet iyiydi. Yani bırakın orta sahayı, her mevkide oynayabilecek özelliklere sahip bir oyuncuydu. Yaya Toure ve Pogba ise onun izinden giden, benzer tip oyuncular.

Vieira, bu yeteneklerinin hakkını vermiş ve her zaman iyi takımlarda forma giymişti. Arsenal’in 2004 yılında namağlup  Premier Lig Şampiyonu kadrosunun başını çekenlerdendi. Yaklaşık 10 yıl Arsenal’de oynadıktan sonra 2005-2006 sezonunda Juve ile şampiyonluk görmüştü. Ama yaşanan şike skandalı ile takımdan ayrılmış, kariyerine Inter’de devam etmişti. Orada da şampiyonluklar yaşadıktan sonra 1 sezon Manchester City’de oynayp 35 yaşında futbolu bıraktı.

Milli takım kariyeri de bir o kadar başarılarla doluydu Fransız yıldızın. 98 Dünya Kupası, 2000 Avrupa Şampiyonası ve 2001 Konfederasyon Kupası şampiyonu olan Fransa’nın altın jenerasyonunun önemli parçalarından biriydi.

Aktif Futbolculuk Yıllarından Sonrası
2011 yılında futbolu bırakan Manchester City’de bırakan Vieira, Arap parasıyla tanışan City’nin yeni projesinde görev almaya başladı.  Bu proje dahilinde 2013 yılına kadar gençlik gelişim sorumlusu olarak yer aldı.

2013 yılından itibaren de rezerv takımın teknik direktörlüğünü yapıyor. Rezerv takımı veya yeni ismiyle Elite Development Squad ile 2015 yılında Premier Lig International Cup kazanmayı başarmıştır.

Vieira Nasıl Bir Teknik Direktör Olur?

38 yaşında olan Patrick Viera, futbolculuk yıllarında adeta yaşamadığı başarı kalmayan bir isimdi. Bunu hem takım olarak yaşadı hem de bireysel başarılarıyla taçlandırdı. Birçok elit takımda forma giydi ve tecrübesine tecrübe kattı. Oynadığı takımlarda kaptanlık da yapan Vieira, bu konuda gerçekten ne kadar başarılı bir lider olduğunu gösterdi.

Açıkçası, liderlik etme bir teknik direktör için çok önemli bir özelliktir. Çalıştığı takım neresi olursa olsun, her futbolcunun ona saygı göstereceğini ve bu şekilde takımını iyi motive edeceğini düşünüyorum. Anelka onunla yaşadığı tokat olayı ile, Wenger’in onu neden kaptan yaptığını, otobiyografisinde şöyle açıklıyor:

Arsenal'deki kariyerim, soyunma odasında "uzun" diye çağırılan Vieira ile kesişene kadar iyi gidiyordu. bir gün Highbury'de Fulham'a karşı oynarken Bergkamp'dan bir pas aldığımı hatırlıyorum. Kaleciyi kolayca çalımladım ve boş kale yerine son dakikada topu bir şekilde dışarı vurdum. Tek nedeni güneşin gözümü almasıydı. Benim hatam değildi! Her neyse, Vieira'nın bana bakışından başımın dertte olduğunu anlamıştım. Maçtan sonra soyunma odasında üzerime geldi ve ben de sinirlendim, biliyorum söylemem gerekirdi ama ona "uzun organlı aptal" dedim.

Önce bana boş gözlerle baktı. Sonra...

BAM!

Bir anda penisiyle yüzüme tokat attı. Sadece bir kez.  Ama beni birkaç adım geri savurdu. Sudan çıkmış bir 
ringabalığının çarpması gibiydi. Hiç kimse gördüklerine inanamadı. Takım arkadaşlarınızın önünde 35 cm boyunda bir domuz kılıcıyla yüze tokat yemenin ne kadar utanç verici olduğunu hayal edebilir misiniz? Hayatımın en kötü anıydı. Sonsuzluk gibi uzun gelen bir zaman boyunca kimse bir şey söylemedi. Sonra sessizliği Ashley Cole bozarak "sıra bende mi?" dedi. O zaman ayrılmam gerektiğini anladım. Arsene Wenger yaptığı şeyi öğrendiğinde sadece ona bir beşlik çakarak bağırdı: "İşte bu nedenle o takım kaptanı. Vay! Şu şeye bak!"

Anelka’nın otobiyografisinde yazdığı gibi Vieira’ya saygı göstermemek imkânsızdı. Kendisine saygı göstermeyenleri affetmeyen bir tipti.

Oyun sistemi olarak da fiziksel bir oyun yapısını ve güçlü oyuncuları tercih edeceğini düşünüyorum. Pasa dayalı olmayan daha direkt bir oyun tarzı benimseyecektir.

**


Futbolculuk başarılarının yanında, teknik direktörlük açısında pek fazla tecrübesi olmaması, başarı isteyen Fenerbahçe taraftarı ve başkanı için şüphesiz çok önemli bir risk. Ayrıca ülke futbolumuzu tanımaması ve dinamiklerini bilmemesi de bu riski arttıran unsurlardan. Adı Newcastle koltuğu için de geçen Vieira’nın akıbeti bakalım nasıl olacak. Eğer gelirse, isim olarak büyük bir isim Türkiye’ye gelmiş olacak. Her ne olursa gelişime açık birisi. Ama doğru tercih mi, onu zaman gösterecek.